ŞAFİİ el-UMM

...PAYLAŞTIRMA

 

PAYLAŞTIRMANIN SEBEBİ:

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona olsun) dedi ki: Bir kimse, zekatları paylaştırma görevini almışsa, onu altı paya ayırır. Ondan kalpleri ısındırılacakların payını düşürür, ancak onların daha önce açıkladığım zekatın tahsil edilmesine yardımcı olmak için görev alabilecekleri bir halde olduklarını görmesi hali müstesna olup bu durumda onlara pay verir. Fakat zekatın toplanması işinde çalışanların (amillerin) payı yoktur. Ayrıca ben, bu işle görevli olan kimsenin valinin / görevlinin yerine getirmesini emrettiğim şekilde mevcut oldukları sürece, bütün şehir ahalisi arasında payalmayı hak edenler arasında dağıtmasını severim. Eğer bu sınıflardan birisinden sadece bir kişi varsa, eğer hak ediyorsa, o sınıfın tamamının payını verir. Buna sebep şudur: ben, o kimseye o payın verilmesini ön görmezsem o takdirde onu kendisi ile birlikte payayrılacak ondan başkasına vermiş olurum. Halbuki ben, kendilerine bir şeyler verileceği ismen zikredilmiş ve onlardan o paya ihtiyacı bulunan birisinin bulunduğu bir sınıfı dışarıda tutmayı caiz görmüyorum.

 

Dedi ki: Eğer o sınıfların her birisinden sayıları çok bir topluluk bulunur ve o sınıfa düşen zekat onlara yetmeyecek olursa, ne kadarlık bir meblağ olursa olsun, onu hepsi (sekiz sınıf) arasında dağıtmasını severim. Eğer böyle yapmayacak olursa, bu hususta onun için yeterli gelecek asgari sınır, aralarından üç kişiye vermesidir. Çünkü pay sahibi kimselerin asgari sınırı üçtür. Aziz ve celil Allah da onları fukara / fakirler ve mesakin / yoksullar diye çoğul olarak zikretmiştir. Onlarla birlikte anılanlar da böyledir. Eğer üçüncü kişiyi bulduğu halde payı iki kişiye verecek olursa, o zaman üçüncü kişinin payının tazminatını öder. Şayet bir kişiye verirse, o zaman o sınıfa düşen payın üçteikisini (2/3) tazminat olarak öder. Çünkü mevcut oldukları halde bir sınıfa mensup olanları pay vermeden bırakacak olursa, onların payının tazminatını kendisi öder. Bu, bütün sınıfların hak edenleri için böyledir. Eğer o payı bir başka beldeye çıkartacak olursa, bu uygulamasını hoş görmem (mekruh). Bununla birlikte o kişi bunu isim itibariyle onu hak eden kimselere vermiş olması itibariyle -komşuluk özelliğini ihmal etse dahi- bu ödemeyi yeniden yapmasını ön görebilmemin delili benim için açık seçik görünmemektedir.

 

Dedi ki: Eğer kendisinin nafakasını karşılamakla yükümlü olmadığı kimselerden olup pay hak edenler arasında bir akrabası varsa, ona da o paydan verir ve hatta bu payı kendisine yakın olmayanlara göre daha çok hak eder. Bunun sebebi ise, onun akrabalarına dair bildiklerinin akraba olmayanlar hakkındaki bilgisinden daha fazla olmasıdır. İşte onun özel yakınları, çocukları ve anne babası dışında nafakaları ile yükümlü olmadığı yakın akrabalarının durumu böyledir. Küçük olsun, büyük olsun, sağlam yahut kötürüm olsun, torununa, baba ve atalarından birisine, annesine, dedesine, ninesine kötürüm olmaları halinde de bir pay veremez.

 

Er-Rebi' dedi ki: Kişi kendi malının zekatından bir babal'a, anneye, oğula, dedeye, nineye ve onlardan daha yukarıda olanlara, fakir olmaları halinde, malının zekatından bir şey veremez. Çünkü bunların nafakalarını karşılamakla yükümlüdür ve bunlar onun vasıtası ile varlıklı kabul edilirler. Aynı şekilde kötürüm olmamaları halinde de kazançları onlara yetmiyor ise, onlar fakirlik sınırında bile olsalar, kendi zekatından onlara veremez. Çünkü onların nafakaları onun yükümlülüğündedir. Şayet kötürüm olmayıp meslekleri ile ihtiyaçtan kurtulmuş iseler, onların nafakalarını sağlamakla yükümlü değildir ve onlar, mal zekatından bir şey almaları caiz olmayan zenginliğin sınırı içerisindedirler. Onun da ondan başkasının da onlara malının zekatından bir şeyler vermesi caiz değildir. Bana göre bu, Şafii (Allah'ın rahmeti ona olsun) nin mezhebine daha uygundur.

 

Şafii dedi ki: Kişi, zevcesine de (zekat) veremez. Çünkü onun nafakasını sağlamakla yükümlüdür. 'Nafakalarını sağlamakla yükümlü olduğu kimselere veremez' deyişimin sebebi nafakalarını karşılaması itibariyle onun vasıtası ile varlıklı sayılmalarından dolayıdır.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona olsun) dedi ki: Hanımı yahut buluğ yaşına ermiş oğlu, borç alıp sonradan kötürüm düşüp muhtaç olsa yahut borçlu bir babası olsa, onlara borçluların payından verir. Yolcu payından da böylece verebilir. Onlara fakirlik ve yoksulluk dışındaki sebeplerden ötürü verir, çünkü onların borçlarını ödemekle yükümlü olmadığı gibi, gitmek istediği bir yere onları götürmekle de yükümlü değildir. Bunlara infak etmek suretiyle fakirlik ve yoksulluktan kurtulabildikleri gibi, bu hususlardan, onlar fakirlikten / ihtiyaçtan kurtulamazlar.

 

Dedi ki: Babasına, dedesine, annesine ve ninesine ayrıca kötürüm olmayan buluğa ermiş çocuklarına; bir yola gitmek istedikleri takdirde kendi sadakasındanIzekatından verebilir, çünkü bu durumlarında onların masraflarını ödemek yükümlülüğü yoktur.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona olsun) dedi ki: Bunların erkeklerine, gazaya çıkmaları halinde zengin yahut fakir olsunlar, (zekittan) verebilir. Bütün bunlar ise, sözü edilenlerin, Muhammed (s.a.v.)'ın hanedanından olmamaları halinde söz konusudur.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona olsun) dedi ki: Kendilerine sadakanın yerini tutmak üzere beştebirin (1/5) verildiği Muhammed hanedanına ise, farz sadakalardan az olsun, çok olsun hiçbir şey verilmez. Onların farz sadakayı almaları helal değildir. Onları tanımakla birlikte onlara bunu veren kimse için de verilmiş sayılmaz. İsterse muhtaç, borçlu ve payalabilecek kimselerden olsunlar. Eğer hakları olan beştebirleri (1/5) onlara verilmeyecek olursa, beştebir (1/5) deki hakları verilmese dahi onlara haram olan sadakayılzekatı helal kılmaz.

 

Dedi ki: Farz sadakanın kendilerine haram olduğu Muhammed hanedanı, beştebirde hak sahibi olanlar olup bunlar da Şi'bde onunla beraber kalanlardır. Bunlar Haşimoğulları ile Muttaliboğullarının sulben akrabalarıdır.

 

Muhammed hanedanına, nafile sadaka, haram değildir. Onlara ancak farz sadaka haramdır.

 

[883] Bize İbrahim b. Muhammed, Cafer b. Muhammed'den haber verdi. O, babasından rivayet ettiğine göre, Mekke ve Medine'deki insanların sebil olarak dağıttıkları sularından içerdi. Ben ona:

- Sana hel al olmayan sadaka sudan mı içiyorsun? dedim. o:

- Bize ancak farz olan sadaka haram kılınmıştır, dedi.

 

[884] Şafii (Allah'ın rahmeti ona olsun) dedi ki: Ali ve Fatıma da Haşimoğullarına da Muttaliboğullarına da sadaka vermişlerdir ki bu tetavvu / nafile bir sadakadır.

 

[885] Nebi (s.a.v.) Berire'ye verilmiş bir sadakadan bir miktarı hediye olarak kabul etmiştir. Bu da Berire'nin sadaka / zekat olarak değil, kendiliğinden verdiği bir hediye olarak kabul edilmiştir.

 

Dedi ki: Amil, sadakaları paylaştırma işlerini üstlenecek olursa, onları anlattığım şekilde paylaştırır. Bununla birlikte -bu hususta- onun geniş bir hareket alanı vardır. Çünkü o, genel sadakaları toplar ve bunlar çoğalır, ama bunlar ile konumunu bildiği bir kimseyi bir diğerine tercih etmesi helal değildir. Eğer içtihat etmeksizin uygulama yaparsa, onun günaha gireceğinden korkarım. Bununla birlikte sadakayılzekatı, hak sahibi ehil kimselere verecek olursa, ona tazminat ödetilebileceği benim için açık değildir. Aynı şekilde zekatı bir yerden zekat alan sınıfların bulunduğu bir başka yere taşıyacak olursa, her iki durumda da ona tazminat ödettirmek benim için açık değildir.

 

Dedi ki: Eğer bir kimse, onun tazminat ödeyeceğini söylerse, bu da bir görüş olur. Allah en iyi bilendir.

 

Dedi ki: Şayet amil, zekatı paylaştırdığı yerde var olan bir sınıf mensuplarını -onları bildiği halde- bir şey vermeksizin bırakıp onların paylarını başkalarına verirse, tazminat öder, çünkü bunların payları şanı yüce ve mübarek Allanın Kitabında gayet açıktır. Bununla birlikte, bu şekilde, onların tamamına vermesi de açık değildir. Yine vali, bu sınıflara paylaştırıp mevcut bulunan payalma hakkına sahip bir takım kimselere vermeyecek olursa, açıkladığım sebepten ötürü tazminat öder.

 

Sonraki için tıkla:

 

SADAKA ALMAYı HAK EDENLERİN HEPSİNE PAY VERİLMESİNİN SEBEBİ